Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN...

4 posters

Aşağa gitmek

BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN... Empty BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN...

Mesaj tarafından memoli Paz Ekim 04, 2009 11:15 am

Değerli dostlar,
Aşağıda size 37 dakikalık bir video görüntüsü linki vereceğim. Bu videoda, son asır
içinde dünya politikasına damga vuran gelişimler ortaya konuyor. Son yüzyılda dünya
politikasını etkileyen en önemli faktör ise çağımızın temel enerji kaynağı olan
petroldür. Petrol ise en çok Ortadoğu ülkelerinde bulunmaktadır. Bu orta doğu
ülkeleri ise, yüzyılımızın başlangıcında Osmanlı topraklarındadır. Dolayısıyla, son
asır içinde dünya politikası Osmanlı imparatorluğu topraklarında bulunan bu petrol
yataklarını ele geçirme üzerine kuruludur.
Ancak Osmanlı devleti yöneticileri topraklarında yatan yer altı kaynaklarından
habersizdirler ve bunun temel nedeni ise, Jeoloji gibi bir bilim dalı, Avrupa
ülkeleri ve Amerika’da 1700lü yıllardan beri hızla gelişip, o ülkeler yer altı
yapılarını, yeryuvarının oluşumunu ve kaynaklarını araştırmaya ve bunlardan
yararlanmaya çoktan başlamışken, ülkemizde ilk jeolojik düşünceler Cumhuriyetle
birlikte 1930lu yıllarda oluşturulmaya ve geliştirilmeye başlanır. Osmanlı
Devletinin bilim dünyasındaki bu gelişmelere neden uzak kaldığı ise, matbaanın icadı
Avrupa’da 1455te İncil’in çoğaltılmasıyla başladığı halde, Osmanlı devletinde ilk
matbaanın ancak 1729da kurulmasına neden olan gecikmede aranmalıdır. Malum, bilgi ve
bilim, yazılarla oluşturulur ve aktarılır. Yazılanları çoğaltıp-aktarmak
engellenirse, sonuç bilimsel geri kalmışlık olur.
Şimdi gelelim işin diğer yönüne: Devlet yöneticileri, sahip oldukları bilgi
düzeyine ve ufkuna göre, devletlerinin çıkarları uğruna her şeyi yaparlar. Bunun
için savaşlar yapılır, ülkeler istila edilir, vs. Bu tür olaylar tarih boyunca hep
yapılmıştır ve hala da yapılmaktadır. Osmanlılar bunu yapmışlardır ve o büyük
imparatorluğu kurmuşlardır; İngilizler bunu yapmışlar ve Kuzey Amerika’yı,
Okyanuslardaki bir sürü bölgeyi kontrolleri altına almışlardır; İspanyollar,
Portekizlililer, Fransızlar, Hollandalılar, Ruslar vs. hepsi bunu yapmışlardır. Ve
günümüzde de aynı oyun oynanmaya devam edilmektedir. Ve videoda son
asırdaki oyunlar sahnelenmektedir.
Peki, bu oyun böylece oynanmaya gelecek nesillerde de hep devam edecek, insanlık hep
karşılıklı savaşlar, entrikalar, komplolar içinde mi yaşamaya mecbur kalacaktır?
Bu videoyu izledikten sonra şu temel bilgileri dikkate alırsak, bu kısır-döngüye bir
son verip, çocuklarımıza daha mutlu bir gelecek dünya düzeni mirası bırakabiliriz.

Doğadaki tüm varlıklar varlıklarını sürdürebilmek için enerjiye gereksinim duyarlar.
Yaklaşık bir asır öncesine dek enerji denilen güç-kuvvet oluşturcu kaynağın nerden
kökenlendiği bilinmiyordu. İnsanlık tüm varlıkların üstünde-ötesinde (yani
varlıkların haricinde) bir kuvvet oluşturucu bulunduğuna inanıyordu. Yani insanlar,
bağımlı olduğu temel güç sistemini, kendisi dışında ve üstünde olduğunu varsaydığı
bir sisteme bağlıyordu. Bu tür bir düşünce binlerce yıldır uygulana geldiğinden, tüm
insanlığın gelenek ve göreneklerine işlenmiş durumdadır ve hala da aynı şekilde
devam etmektedir. Böyle olunca insanlık kaderinin ve geleceğinin belirlenmesini hep
tepeye yerleştirdikleri bir şeyh-şıh-kral-sultan-lider, vs gibi kişilere
bırakmıştır. Tüm toplumlar ve devletler bu nedenle hep, seçimle veya irsiyetle,
tepeye yerleştirilen kişilerin insafına bırakılmıştır. Bir devletin
yönetiminden sorumlu olan kişi (veya dar bir zümre) ise, sorumlu olduğu devlette
işlerin en iyi şekilde yürümesi için ne gerekirse yapmaya kalkarlar. Bunlar
arasında şu önlemler ön planda gelir:
1- Krallık-padişahlık gibi tam otoriter sistemlerden (güya) demokratik olan partili
sistemlere geçişle birlikte, toplum bir sürü parti görüşüne bölünür. Hükümeti ele
geçiren zümre devleti sahiplenilince, diğerleri, çeşitli şekillerde birlikler
guruplaşmalar oluştururlar. İşte bu durum, mevcut demokrasilerin en zayıf noktasını
oluşturur çünkü devlet tek hedefli bir toplum değil, parti sayısı kadar farklı
hedefli parçaya ayrılmış, birbirlerinden kopuk bir sistem olur.
2- Devletin başındakiler kendilerini devletin sahibi olarak görürler ve yasaları
kendi görüşlerine göre yaparlar. Bu görüşleri benimsemeyen insanlar topluma düşman
olarak görülüp, kovuşturmaya uğrarlar. Bu durum toplumsal bütünlüğe engel olan bir
sürü parçalanmaya yol açar.
3- Farklı görüşlere dayalı partili yapıda partiler devleti ele geçirme yarışı
içindedirler. Bu nedenle, bürokrasi çarkının içine kendi görüşlerine uygun adamlar
yerleştirirler. Bürokrasi çarkı bu şekilde farklı görüşlerce parsellenmiş olur. Her
biri kendi görüşündekilerin çıkarını savunacak, diğerlerini baltalayacak tutum
içinde olduklarından, dış güçler kolayca toplum içinde kendilerine alet olacak
insanlar bulurlar.
4- İnsanlar liderlerden gelecek yönlendirmelere göre davranacak şekilde
yetiştirilirler; bu tür yetiştirilen insanlar başkalarınca kandırılıp-yanlış yönlere
sapmaya uygun olurlar.

Tüm bu olumsuz faktörler bir araya gelince, bir devlet içindeki insanlar kolayca
din, ırk veya ekonomik siyasi farklı hedeflere kolayca saptırılıp, mevcut sisteme
başkaldıran gruplaşmalar içine alınırlar. Dış-güçler dediğimiz yabancı devletler de
bu durumdan yararlanıp, güçsüz devletlerin vatandaşlarını birbirlerine düşman edici
taktikler uygulayarak, onların birbirlerini kırıp, daha da güçsüz duruma düşmelerine
çalışırlar. İşte ülkemizde ve orta doğuda uygulanan oyun budur.


Şimdi gelelim çözüm formülüne:
Üzerinde yaşadığımız dünyamız (yani doğa) sürekli değişim-dönüşüm içinde olan
dinamik bir sistemdir. Dinamik sistemlerde her şey “information & self-organisation”
yani “çevrendeki değişim-dönüşümler hakkında bilgi edin ve bilgilere göre yeniden
örgütlen” temel prensibine göre işler. Dinamik sistemlerde tüm enerji ve kuvvetlerin
kaynağını kuant denilen temel enerji öğeleri oluştururlar.
Şekil 1: Doğadaki tüm enerjiler kuant dediğimiz temel enerji biriminden oluşurlar.
Bu enerji öğelerinin temel özellikleri arasında şunlar vardır:
1- Sürekli bir dalgalanma gösterirler ve (+1) (-!) değerleri arasında saniyede
trilyonlarca defa gidip-gelirler;
2- Çevrelerini sürekli algılayıp, nereye gidecekleri konusunda olasılık hesabı
yapıp, çıkan sonuca göre davranırlar;
3- Enerji taşıyıcısı olduklarından, yapıcı veya yıkıcı etki yapabilirler.
4- Bilgisayar sistemlerindeki “bit” denilen (0) ve (1) rakamlarının
kombinasyonlarıyla çeşitli değerler gösteren “byte”ların oluşturulması ve tüm
bilgilerin tanımlanıp, aktarılabilinmesinde olduğu gibi, bu yapıcı ve (veya) yıkıcı
temel enerji öğeleri de çeşitli varlıklarca çeşitli şekillerde kombinasyonlara
sokularak, doğada rastlanılan çeşitli türlerdeki enerji ve kuvvetler oluşturulur.
Üstelik bu temel öğeler sadece 0-1 gibi sabit iki değer değil, -1 ile +1 arasında
değişebilen bir değerler sisteminden oluştuğundan, oluşturulacak kombinasyonlar da
çok daha fazla anlam çeşitliliği sunarlar.
5- Çevrelerini sürekli kolaçan edip, en ekonomik yapısal sistemlere göç ederler.
Bu nedenle, ekonomik olmayan sistemler terk edilmiş olunur ve ömürleri sona erer.
Doğadaki bu temel enerji öğelerinin bu seçici özellikleri nedeniyle, tüm varlıklar
yapısal-dokusal durumlarını sürekli değiştirerek, doğadaki bu temel enerji öğelerini
çekmeye, toplamaya çalışırlar. Bu kural evrendeki tüm oluşumların kökeninde bulunan
en temel doğa prensibidir.

Yani özetle, varlıkların temel bileşenleri olan atom-altı-öğeleri hareketsiz, ölü
varlıklar değil, çok hareketli ve saniyede trilyonlarca farklı faktörü
değerlendirip, bir olasılık hesabı yapıp, çıkan sonuca göre davranacak kadar bilgi
ve bilinç sahibidirler.

Şimdi bundan giderek toplumsal sorunlarımızın çözümüne geçelim.
Görüldüğü üzere, tüm varlıkların özlerinde, içlerinde bir bilgi potansiyeli vardır.
Bu bilgi, varlığın yapısal-dokusal durumunda kayıtlıdır. Cansızlar aleminde bilgiler
anizotropi, enantiomorfi gibi yapısal mineralojik özelliklerde depolanmışken,
canlılarda buna ek olarak genetik kodlamalar da eklenmiştir.
Doğada her şeyin onun içindeki bileşenleri tarafından oluşturulup yapıldığı ve bu
bileşenlerin de oluşturdukları sistemin sahibi olduğu bilinciyle davrandıklarını bir
örnekle gösterelim.
Arkadaşınız hasta ve ateşi var. Ateşini sürekli takip etmek için de koluna dijital
bir termometre bağladınız ve her an ateşini ölçüyorsunuz. Onu rahatlatmak ve ortamın
streslerinden uzaklaştırmak için piknik yapmaya karar verdiniz ve orman kıyısındaki
çimenler üzerinde sofra kurdunuz. Afiyetle yemeklerinizi yediniz. Mideleriniz tam
doldu ve kan dolaşım sistemi bedeninizdeki tüm kanı aşırı faaliyet göstermek zorunda
olan sindirim sistemi hücrelerine tahsis etti. Bedenin diğer organlarından kanlar
çekilince bedeninizde bir gevşeme duygusu, yorgunluk hissetmeye başladınız.
Tam böylesine rahatladığınız ve gevşediğiniz anda, ormanın kenarından bir vahşi
ayının size doğru yaklaştığını gördünüz. Bakın şimdi ne olur. Siz daha akıl ve
mantığınızı kullanıp, neyi nasıl yapmanız gerekir şeklinde bir düşünme sistemi içine
girmeden, bedeninizdeki “Hypothalamus-Pitiutary-Adrenal = HPA- ekseni” harekete
geçer.

Şekil 2: H-P-A ekseni ve vücutta alarm verilişi (Lipton 2005’ten).

Bir tehlike olduğunu fark eden beyindeki Hypothalamus (H) hücreleri hemen,
“pitiutary” (P) salgı bezini uyarır ve alarm vermesini söyler (Bu işlem
‘corticotrophin-releasing factor (CRF)’ salgılanarak yapılır). Bunun üzerine
“pitiutary” (P) kan dolaşım sistemine ‘adrenocorticotropic hormones (ACTH)’
salgılar. Bu mesajı alan böbrek-üstü-adrenal (A) bezi, “kaçmak veya savaşmak”
konusunda bedenin karar vermesi için gerekli ayarlamalara başlar. Sindirim sistemi
organlarına tahsis edilen kan hemen geri çekilir; beyne ve kas hücrelerine
yönlendirilir. Çünkü o an çalışması gereken bu iki sistemdir ve tüm enerji onlara
tahsis edilmelidir. Bu arada gözünüz arkadaşınızın kolundaki termometreye takıldı ve
2-3 dakika önce 39 derece olan ateşinin o anda 37 dereceye düşmüş olduğunu fark
etti! Peki ne oldu da arkadaşınızın ateşi aniden düşüverdi?
Bedenlerimizin sahipleri olan hücrelerimiz, büyük bir tehlike anında tüm güçlerin
tek bir amaç için harcanması gerektiğini çok iyi bildiklerinden, iç-güvenlikte
(bağışıklık sisteminde) görev yapan hücrelerin görevlerini askıya alarak, enerji
harcamamalarını isterler. Bunun gereği için de Thymus (T) bezine sinyal gönderilerek
“suppress immune system = bağışıklık sistemi faaliyetlerini durdur” mesajı verilir.
Yani tehlike alarmı verilen bir bedende, o an grip, nezle, vs. gibi bir iç-savaş
varsa, o savaşı yürüten bağışıklık sistemi hücreleri hemen enerji harcamasını
durdururlar. Yani ateşi olan bir insanın ateşi hemen düşer! Beyin tam faaliyetle
çalışır ve kaçmak mı, yoksa savaşmak mı gerekiyor konusunda bir karar alınır.
Şimdi bilinç ve bilinçaltı ayrımının ne zaman ve nasıl oluştuğunu açıklayan bir
örnek verelim.
Bizler yeni bir şey öğrenirken epey zorlanırız. Örneğin araba kullanması olayına
bakalım. Öğrenilmesi gereken işlev 5 tanedir. Gaz, fren, debriyaj, vites değiştirme
ve direksiyon kontrolü. Bu 5 farklı faktörü el, ayak ve gözlerimizle birbirleriyle
uyumlu olacak şekilde kontrol edebildiğimizde, araba kullanma denilen şeyi öğrenmiş
oluruz. Dikkat edilmesi gereken konu sadece 5 faktör olmasına karşın, bu 5 faktörü
birbiriyle uyumlu olacak şekilde davranmayı ancak aylar süren çabalar sonucu
öğreniriz. (Hâlbuki hücrelerin dikkate alıp değerlendirmeleri gereken faktörler
binlercedir!) Öğrenme olayı gerçekleştikten sonra, sık sık araba kullanmaya
başladıysak, artık hiç zorluk çekmeyiz; arabaya biner binmez araba çalıştırılır ve
hiç düşünmemize gerek kalmadan araba uygun vitese konur, gaz verilir ve istenilen
yöne gidilir. Tüm bu işlemler yapılırken artık kişinin dikkatini bu olaylara
ayırması gerekmez. Kişi yanındaki bir arkadaşı ile çok değişik konular üzerinde
sohbet edebilir. Yani kişinin bilinci başka konular ile meşgul iken, kişi otomatik
olarak arabayı kullanır. İşte bu durumda, araba kullanma olayı öğrenilmiş ve
otomatik sisteme aktarılmış olunur. Bu otomatik sistem ise bilinç-altı sistemidir.
Yaşamımızda sık sık yaptığımız tüm eylemler hücrelerimiz tarafından “alışkanlık”
dediğimiz bilinçaltı sistemine alınırlar. Yıllardır oturduğunuz evinizde bir
değişiklik yapıp, içe doğru açılan bir kapıyı dışa doğru olacak şekilde
değiştirdiğinizi düşünün. Bu değişikliği yaptıktan sonra, günlerce o kapıya gelip
açmaya çalıştığınızda, kapıyı hemen kendinize doğru çekmeye kalkışırsınız, çünkü
beyninizdeki hücreler böyle bir otomatik alışkanlık devresi oluşturmuşlardır. Bu
alışkanlık devresinin kaldırılıp, yerine yeni bir devre oluşturulması, haftalar
sürer. Ama hücreler değişim-dönüşüm içinde olan bir doğada yaşadıklarını
bildiklerinden, eski alışkanlıklara dayalı olarak oluşturulmuş otomatik-devreleri
de, yeni uygulama sonucu, bu yeni duruma uyacak şekilde düzenlerler.
Özetleyecek olursak, biz insanların bilinci 4-5 faktörü değerlendirip bunları
birbirleriyle uyumlu olacak bir sırada işleme koymayı zar-zor becerirken,
hücrelerimiz on binlerce faktörü aynı anda değerlendirip, birkaç salise içinde bir
sonuca varabilmektedirler.
Ve tüm bu olaylar bizlerin bilinci olmadan yapılır, çünkü bedenin gerçek sahibi olan
hücreler, bedene sahip çıkıp onun en kolay yoldan, en az zaman ve enerji harcayarak,
en iyi kararı almasına çalışırlar. Hücrelerin bu tür faaliyetleri otomatik olarak
yapılır ve bu tür otomatik davranış yönlendirmesine bilinç-altı etkinlikler denilir.

Bedenlerimizin sahipliğinin hücrelerimize ait olması gibi, hücrelerin sahipliği de
atom ve moleküllere, onların sahipliği de atom-altı-öğelere aittir. Tüm bu temel
öğelerin bir araya gelip, hücre, beden gibi yeni üst sistemler oluşturmaya
çalışmalarının amacı ise, rahatlama dürtüsü adını verdiğimiz bir etkidir. Şöyle ki:
►Tek başına yaşayan bir insan sürekli bir koşuşturma içinde olmak zorundadır. Hem
ihtiyacı olan sebzeleri, tahılları üretecek, hem tahılları öğütüp un yapacak, hem
yiyeceği eti sağlayacak, hem ateş yakacak, hem yemek pişirecek bir fırın yapacak,
hem tabak, kaşık yapacak, vs… Böyle bir koşuşturma içinde dinlenmeye ayıracak zamanı
olamaz. Toplumsal bir sistem içinde yaşayan bir insan ise, bu görevlerden sadece
birini yapar ve diğer insanlarla ürününü veya hizmetini takas ederek yaşar. Bu
sayede çok daha az koşuşturur ve çok daha rahat bir yaşam düzeyine kavuşmuş olunur.
Aynı tür bir rahatlama doğadaki tüm diğer varlıklarda da söz konusudur.
►Proton, nötron, elektron gibi atom-altı-öğeleri bu nedenle atomlar, moleküller
şeklinde bir araya gelip, kümeleşirler. Çünkü yalnız olduklarında çok hareketli
olmak zorundadırlar ve bu nedenle çok enerji harcarlar. Harcanan bu enerji, E=mc2
formülüne göre kütle etkisi yapar ve bu nedenle daha “ağır” olurlar. (Bir protonun
kütlesi 1.00728 atomik kütle birimi (akb), bir nötronun kütlesi 1.00866 akb
kadardır. Bir C atomu, 6 proton ve 6 nötrondan oluşur ve kütlesi ise tam 12 akb’dir.
Halbuki 6 proton + 6 nötron’un toplam kütleleri 12.0956 akb’dir.) Yani temel öğeler
birleştikçe, daha rahat bir duruma kavuşurlar ve daha az enerji harcarlar. İşte bu
durum, bireysellikle toplumsallık arasındaki ilişkinin sırrını oluşturur.
►Karıncalar, arılar, mercanlar gibi birçok hayvan türü, bu nedenle koloni denilen
ortak yaşam sistemleri oluşturmuşlardır. Arılar, karıncalar gibi hayvanlar mükemmel
işleyen toplu yaşam sistemleri oluşturdukları halde, kendisini tüm canlıların en
akıllısı sayan insanlar neden daha rahat yaşaması için gereken ortak bir toplumsal
yaşam sistemi oluşturmakta başarısız?
Bu soruya verilecek en kısa yanıt şudur: Doğadaki tüm oluşumlarda, varlıkların
bizzat kendileri çevrelerini algılayarak ve çevrelerindeki varlıklarla karşılıklı
olarak etkileşerek (haberleşerek, anlaşıp-uzlaşarak) birliktelikler oluştururlar.
Yani KAlSi3O8 bileşimindeki bir minerali oluşturan elementler karşılıklı
çarpışmalarla değil, karşılıklı sinyalleşmelerle birbirlerini bulup, bir araya
gelirler. Bir araya gelmelerine neden olan faktör ise, çevrelerindeki basınç,
sıcaklık, pH, Eh, diğer kimyasal elementlerin oranları, vs gibi çevre
faktörleridir.
Hücreler kendi aralarında anlaşıp-uzlaşarak bir beden içinde bir araya gelirler,
çarpışarak veya başkalarının itip-kakmasıyla değil.
İşte şimdi sonuca gidebiliriz: insanların toplumsal birlik oluşturabilmeleri için
de, lider, şıh-şeyh, vs. gibi her tür dış faktör etkisinden kurtulup, sadece “nasıl
daha rahat bir yaşam sistemine ulaşabilirim?” sorusuna cevap verecek bir tutum içine
girmesiyle olacaktır. Bu tür bir davranışa ulaşabilmesi için kökten bir düşünce ve
davranış reformu gerekir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi “Doğadaki oluşum
mekanizmasıyla insanlığın sorunlarının çözüm yolu” adlı bir kitapta bulunabilir.
(Okyanus yayınları, dağıtım: D&R + Remzi kitapevleri + www.idefix.com +
www.kitapyurdu.com)
Başkalarının yönlendirmelerine göre davranmaya devam edersek, daha çok
kardeş-kardeşi, komşu-komşuyu vurup-öldürmeye devam edecektir.

http://video.google.com/videoplay?docid=-7548543120460393751&hl=tr#

ALINTIDIR...

memoli

Mesaj Sayısı : 6
Kayıt tarihi : 27/01/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN... Empty Geri: BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN...

Mesaj tarafından *derya*, C.tesi Ekim 10, 2009 9:44 pm

Süpersin memoli çok güzel bir paylaşım emeğine sağlık ablacım benim
*derya*,
*derya*,

Mesaj Sayısı : 109
Kayıt tarihi : 15/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN... Empty Geri: BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN...

Mesaj tarafından GÜL GÜZELİ C.tesi Ekim 10, 2009 9:58 pm

tşkler can kardeşim benim...
GÜL GÜZELİ
GÜL GÜZELİ

Mesaj Sayısı : 1052
Kayıt tarihi : 09/02/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN... Empty Geri: BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN VE VİDEOYU İZLEYİN...

Mesaj tarafından Nevzat HARMANCİ Cuma Ekim 23, 2009 10:02 pm

tşkler kardes
Nevzat HARMANCİ
Nevzat HARMANCİ

Mesaj Sayısı : 461
Kayıt tarihi : 17/01/09
Yaş : 55
Nerden : karaman konya/eregli ist

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz