Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin!

2 posters

Aşağa gitmek

ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin! Empty ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin!

Mesaj tarafından *Su_DamLaSI Perş. Şub. 05, 2009 3:31 pm

Batılılaşma sürecinde çoğu şey gibi görgü anlayışımız da değişti. Görgü, “Nasıl selam vermeliyiz, çatalı bıçağı nasıl tutmalıyız” gibi davranışlardan mı ibarettir? Yoksa hayatın her anında bir “insanın” nasıl hareket etmesi gerektiğini belirleyen bir kurallar bütünü mü?



Prof. Dr. Saadettin Ökten’e göre, “Peygamber ahlakını hayata geçirmektir.”



Haluk Sena Arı’ya göre, “Görgü, klişeleşmiş kurallar değil, bir hayat tarzıdır.” Sosyolog Nazife Şişman ise, “Zarafet timsali bir Peygamber’in ümmeti olan Müslümanlar neden bugün görgüsüz bir güruh olarak görülüyor?” diye soruyor ve bunun cevabının Türkiye’nin içinden geçtiği Batılılaşma sürecinde ve bir takım siyasi amaçlarda aranması gerektiğini anlatıyor.



Metin Karabaşoğlu, “Edebin adresi Efendimizdir” başlıklı yazısında görgü kavramının çatalın bıçağın nasıl iyi kullanıldığı değil ahlaklı bir yaşamı ifade ettiğini söylüyor.



Moral Dünyası’nın Haziran sayısında, Zeynep Sevde’nin hazırladığı “Görgüyü nerede kaybettik, nerede arıyoruz?” başlıklı kapak dosyasında görgü kavramı yorumlanıyor, Türk toplumunun son birkaç yüzyıldır içinden geçtiği süreç içerisinde değişen değerler sorgulanıyor. Batılılaşmanın “medeniyetimizi” nasıl etkilediği, hayatımızın olmazsa olmaz değerlerini nasıl sandığa kaldırdığı tartışılıyor.





Moral Dünyası’nın Haziran sayısından bazı başlıklar:



*Mümtaz’er Türköne, “Devlet Kurumları Partisi” başlıklı makalesinde devletin partisi CHP’nin Cumhuriyet’in kuruluşundan beri izlediği demokrasi dışı yolu yorumluyor. Türköne, “******’ın sık sık referans aldığı ‘devlet kurumları’ demokratik denetim dışında kalan bürokratik kurumları ifade etmektedir. CHP, öteden beri sahip olduğu gelenek ile bu Devlet Kurumları Partisi’nin gölgesinde iş görmektedir” diyor.



*Bütün bir yıl boyunca sadece haftada bir saat din eğitimi gören çocuklar için yaz ayları büyük bir fırsat. Bu dönemde çocuk için din eğitimi çantası hazırlamak, kitaplar almak, yaşıtlarıyla birlikte okuma kampları düzenlemek, Kur’an öğrenmesi için çalışmak, din ve tarih şuuru verecek gezilere çıkarmak hem ruh dünyasını zenginleştirir hem de dinini zevkle öğrenmesini sağlar. Mehmet Paksu “Yazın çocuğuma dinini nasıl öğreteyim?” başlıklı yazısında ailelere yaz tatilinde uygulayabilecekleri pratik bir rehber sunuyor.



*Otoyolda 120 km hızla giden bir araçtaki yolcular gibi, hayatı göremeyecek kadar hızlı yaşıyoruz. Doç. Dr. Kemal Sayar’ın yeni kitabı “Yavaşla” tam da bu zamanın “frensiz” insanlarını anlatıyor ve onlara yavaşça fısıldıyor: “Bu hayattan bir kere geçeceksin, yavaşla!” Kemal Sayar, hayatın hızına kapılık ruhunu geride bırakan modern dünya insanına “sakin” bir ömür geçirmenin püf noktalarını anlatıyor.



*Müsait bir yerde inecek yok, çünkü müsait yer yok! Selma için o kadar çok ki görülecekler, bir türlü inemiyor bindiği keşif otobüsünden. Amerika, Ortadoğu, Avrupa, Afrika derken, gezdiği ülkeler listesi yirmi rakamına ulaşmış. Ancak, yirminin yirmincisi artık keşif olmaktan çıkmış, Selma’nın yüreğine mıhlanıp kalmış. Halenur Çalışan Gürbüz, “Selma’nın Filistini” başlıklı röportajında, Selma Şevkli’nin Filistin aşkını anlatıyor ve okuyucuya alışılmadık bir insan hikayesi sunuyor.



*Endülüs medeniyeti İspanya’daki hükümranlığını kaybedeli 500 sene oldu ancak 781 yıl süren serencamın izlerini takip etmek hâlâ mümkün. 500 yıllık gözyaşlarını akıtan Elhamra, daracık sokakları ve buram buram İslamiyet kokan mimari yapısı ile Kurtuba insana bir medeniyet mefkuresinin nelere kadir olduğunu hissettiriyor. Mustafa Çalışan’ın “Ah Endülüs! Keşke Müslüman kalsaydın!” yazısı geçmiş zamanlarda kalmış bir kardeşimizi Endülüs’ü anlatıyor.



*Birçok çevrenin “Muhafazakâr kesimin sinema eleştirmeni” olarak tanıdığı Ali Murat Güven sinemaya bakış açısını, yeni bir sanat algısı oluşturma çabasını, son zamanlarda gençler arasında artan sinema aşkını, muhafazakâr çevrenin sinemaya yaklaşımını Salih Sayılgan’a anlattı.



*Modern insanın sorunu artık “nasıl doyarım” değil “nasıl aç kalırım da zayıflarım” oldu. Bu yolda kimisi ölüm diyetlerine başvuruyor, kimisi diyetisyenlerde servet döküyor. Aslında, “Midenin üçte biri yemek, üçte biri su, üçte biri de nefes için ayrılmalı” buyuran Efendimiz’in sünnetine uysak başka bir şeye ihtiyacımız kalmayacak. Hatice Kübra Kaleli’nin “En etkili diyet sünnet” başlıklı yazısı en popüler konulardan biri olan diyeti farklı bir dille yorumluyor.



*Türkiye’de tıp alanında birçok başarılara imza atan, şimdiye kadar davası uğruna her şeyi göze alan, ömrü boyunca hastalarına doktorluk değil adeta babalık yapan, “Üniversiteyi başörtüsü yüzünden bıraktım” diyen Prof. Dr. Nihat Bengisu, bugünlere gelene kadar yaşadığı sıkıntıları, muvaffakiyetleri Abdullah Arıdoru’ya anlattı.



*Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu, “Milyonlarca gencin üç saat içinde hayatının gidişatının belirleneceği sınava birkaç haftanın kaldığı bu evrede endişelerinizi yok etmek için uygulanabilecek çok kolay bir yol var. Dış gözlem konumunda olmak yani duyguları dışarıdan seyredip, kaygı ve endişe gibi hislerle bağlantıyı kesmek” diyor ve ÖSS’de heyecanlanmamak için pratik bir formül öneriyor.



*Bir haziran günü herkes minarelerden yükselen “Allahü ekber” nidalarıyla ağlamaya başladı. 18 yıllık Türkçe ezan işkencesinin bitişi bütün ülkeye bayram yaşattı. 14 asır önce ilk defa Bilal-i Habeşi’nin okuduğu ezan yaşanan her türlü sıkıntıya rağmen bugün elhamdülillah okunduğu her yere nur saçıyor. “Ezanı dinlerken hiç titrediniz mi?” başlıklı makalesinde Cemil Tokpınar her gün beş vakit duyup da belki değerinin farkına varamadığımız ezanı yorumluyor.



*Annesinin yerine geçip büyüklük taslayan şirin çocuklar, gökten yere düşen karizmatik arabalar, bir çikolatayla hayal alemine dalan gençler… Hepsi yeryüzündeki bütün insanların daha fazla tüketmesi için, paralarını alabilmek için oynanan büyük bütçeli oyunlar. Mesaj çok açık: Kanaat yerine “daha fazlasını iste”, tevazu yerine “göster kendini”! Fatma Özten “Kanaat bitti şimdi reklamlar” başlıklı yazısında, TV’den çıkıp evimizin içine, hayatımıza yerleşen reklamları sorguluyor.

MORALHABER.NET
*Su_DamLaSI
*Su_DamLaSI

Mesaj Sayısı : 54
Kayıt tarihi : 01/01/09
Yaş : 58
Nerden : bilinmeyenden

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin! Empty Geri: ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin!

Mesaj tarafından +minus |AK| Perş. Şub. 05, 2009 7:00 pm

Saqol abla hepsi birbirinden güzeL gulum
+minus |AK|
+minus |AK|

Mesaj Sayısı : 356
Kayıt tarihi : 29/01/09
Yaş : 30
Nerden : Kosova/Prizren

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin! Empty Geri: ARANIYOR! Gören bilen varsa bildirsin!

Mesaj tarafından Misafir Paz Şub. 08, 2009 3:51 pm

Aile bir devletin en ufak topluluğudur. Bu ufak diye adlandırdığımız toplum insanın en önemli eğitim yuvasıdır aynı zamanda. Kişi en önemli eğitimini Ailede alır sonra arkadaş çevresi, okul, sosyal toplum vs. devam eder. Kişinin etkilendiği önemli kurum yine Aile kurumudur. Bir çocuk düşünün babası gibi konuşmaya çalışır annesi gibi oturmaya çalışır kardeşleri gibi oynamaya çalışır. Aile komün'ü bir kişi için ne kadar önemli ise toplum ve devlet içinde o kadar önemlidir. Devletlerin Aile kurumu için özel çabaları olması gerektiği gibi kişilerinde toplum içerisindeki tutum ve davranışları o kadar önemlidir. Her birey öncelikle Ailesine önem ve çaba göstermelidir.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz