Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ORHAN GENCEBAY

4 posters

Aşağa gitmek

ORHAN GENCEBAY Empty ORHAN GENCEBAY

Mesaj tarafından AYBÜKE_05 C.tesi Şub. 21, 2009 1:13 am

Orhan Gencebay'ın yaşamında iki doğum tarihi vardır... Birincisi 1944 yılının 4 Ağustos'unda sıcak bir öğle vakti ilk soluk. İkincisi ise müziği kanında, duygularında solukladığı an. Müzik yaşantısına altı yaşlarında babasının "eğlensin" diye aldığı mandolin ve kemanı çalarak başladı. Bunlar daha çok batı aletleriydi. Hocası viyolanistti, çok iyi öğrenim yapmış birisiydi... Kırım Türklerindendi ama Samsun'da berberlik yapıyordu. Küçük Gencebay yetenekliydi, kısa zamanda notayı öğrendi.

Ancak gözü Halk müziğindeydi. Yedi yaşında iken bağlama ile tanıştı. 12 yaşına geldiğinde artık tamburda çalıyordu. Şarkı söylemiyordu ama müziğin felsefesini tanımaya çalışıyordu. Konservatuar sınavlarına girdi, kazandı ve bir süre devam etti. Ancak aradığı ve düşlediği müziği bulamadığı gerekçesiyle ayrıldı. Ardından Ankara Radyosu sınavlarına girdi 20 yaşındaydı. Sınavları iftiharla kazandı, Halk Müziği'ni tercih etmişti.

Müzik aletleri içinde ona bağlama kadar yakın gelen yoktu. Sınavları kazandığı halde usulsüzlük yapıldı diye radyoya girmedi. İki yıl sonra İstanbul Radyosu'nun sınavlarına girdi, onu da iftiharla kazandı, 10 ay TRT'de çalışıp ayrıldı. O sıralar çeşitli arayışlar içindeydi ve bütün sorunda buydu zaten. Var olan müziğin yapısından tatmin olmuyordu. Türk müziğin'de çok iyi malzeme vardı, çok iyi yerlere gelmesi mümkündü. O yıllarda böyle düşünüyordu.

TRT'den ayrıldıktan sonra babasının da işlerinin bozulması üzerine yeniden Samsun'a dönen, ne var ki içindeki müzik tutkusu her geçen gün biraz daha yoğunlaşan Orhan Gencebay çalışmalarını bu kez İstanbul Plakçılar Çarşısın'da yoğunlaştırdı. Söz yazarı, besteci, yorumcu, bağlama sanatçısı olarak zirveye doğru uzanan bir maratona başladı. Sanatçı henüz şarkıcı olarak tanınmadan önce de bir çok bestesiyle şöhret olmuştu. "Sevemedim Kara Gözlüm ", "Koca Dünya", "Sabır Taşı" adlı besteleri, besteci Orhan Gencebay'ın tanınmasına yetmişte artmıştı bile. Hatta "Sevemedim Kar Gözlüm " adlı bestesi rekor kırmış 45 sanatçı tarafından plak yapılmıştı.




Orhan Gencebay ses sanatçısı olarak adını ilk kez "Başa Gelen Çekilirmiş" adlı 45'lik plağı ile duyurdu ve hemen ardından "Derdim Dünyadan Büyük" adlı plağı geldi. 1969 yılında "Bir Teselli Ver"'in satışını katlayarak kırdığı rekor nedeniyle çalıştığı plak şirketş tarafından "Altın Taç" ile ödüllendirildi. 1978 yılında yaptığı "Yarabbim" adlı plağı yurt içinde ve dışında yaptığı satışlarla rekor kırdı.

Orhan Gencebay 1971 yılında İstanbul Plak'a ortak olmuş ve ilk plaklarının büyük çoğunluğu bu firmadan çıkmıştı. Sanatçı daha sonra merhum Yaşar Kekeva ile ortak olarak Kervan Plak şirketini kurdu ve kardeşi Burhan Gencebay ile birlikte çalışmalarını burada sürdürmeye başladı. Yaşar Kekeva Kervan Plak'tan ayrılıp kendi adını verdiği plak şirketini kurunca Kervan Plak Orhan ve Burhan kardeşlerin ortaklığı ile bugünlere geldi.

Orhan Gencebay'ın ilk evliliğini yaptığı Azize Gencebay'dan Altan adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. Daha sonra oğlunun annesinden boşanan sanatçı "Tanrı katında eşimdir" dediği Sevim Emre'yi kendine hayat arkadaşı olarak seçti. 1974 yılından bu yana birlikte olan ünlü çift çeyrek yüzyıla yakın bir zamandır beraberliklerini büyük bir uyum ve mutluluk içinde sürdürüyorlar.

Ünlü sanatçı şimdiye karar 35 tane Yeşilçam filmi çevirdi. Sayısız filme müzik direktörü olarak imza atan Orhan Gencebay'ın kendi firmasından çıkan 25 albümü bulunuyor. 28 yıllık sanat hayatında plak ve kaset olarak 50 milyonu aşkın bir sayı ile erişilmesi güç bir rekoru elinde bulunduruyor

ORHAN GENCEBAY Adszomx3wc7
ORHAN GENCEBAY W600
AYBÜKE_05
AYBÜKE_05

Mesaj Sayısı : 106
Kayıt tarihi : 14/02/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ORHAN GENCEBAY Empty Geri: ORHAN GENCEBAY

Mesaj tarafından K€VSER C.tesi Şub. 21, 2009 1:19 am

Orhan Gencebay Wink

Aklima Sahin Abim geldi suan.

Bende bu yasda yeni yeni kesfediyorum Orhan Gencebayi Ferdi Tayfuru ne guzel sarkilar yapmis iicinde kendimizi buldugumuz.Ne Koca Yürekli sevgi Dolu Adamlar..

Asli eline saglik cok Tesekkürler bizi Hayatiyla bilgilendirdigin icin saolasin.
K€VSER
K€VSER
Moderator

Mesaj Sayısı : 896
Kayıt tarihi : 14/01/09
Yaş : 42
Nerden : Almanya TR KaYSeRi

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ORHAN GENCEBAY Empty Geri: ORHAN GENCEBAY

Mesaj tarafından +minus |AK| Paz Şub. 22, 2009 5:19 am

ßaßa...=)
+minus |AK|
+minus |AK|

Mesaj Sayısı : 356
Kayıt tarihi : 29/01/09
Yaş : 30
Nerden : Kosova/Prizren

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ORHAN GENCEBAY Empty Ferdi Tayfur'un kendi anlatımıyla hayat hikayesi

Mesaj tarafından asli-007 Paz Tem. 26, 2009 4:25 pm

1945 Yılında Adana'nın Hürriyet Mahallesi 381. sokakta Nezihe ablanın tek gözlü kerpiç evinde dünyaya geldim. Benden önce Tayfur isimli kardeşim varmış ve altı yaşından zehirli sıtma hastalığından kurtulamayarak ölmüş. Şimdi 4 kardeşiz. İkisi kız İkisi erkek. Benden büyük bir ağabeyim var adı Sermet. Küçüklerim ise Nafia ve Nerime Annemin adı Şerife babamın adı ise Beyköylü Cumali
Sonradan annem anlatmıştı. Eğer ağabeyim Tayfur ölmeseymiş belki de ben şimdi dünyada olmayacakmışım. Öylesine yoksul bir durumdaymış ki ailem o yıllar beni doğurmak istememiş annem. Aldırmayı kafasına koymuş. Ama babam kendini içkiye vermiş oğlunun ölümü nedeniyle. Ve anam da o ızdırapla beni karnında unutmuş. Zorunlu olarak doğduğum zamanda ölen oğullarının adının önüne bir Ferdi eklenmiş şimdiki kimliğime kavuşmuşum.

Altı yaşındayken babamı kaybettim. 29 yaşındaki ''Beyköylü Cumali '' beni 3 kardeşimi ve annemi terk edip göçtü bu dünyadan. Şimdi hayal meyal anımsıyorum babamı. Ve hiç aklımdan çıkmıyor o dev yapılı efsane kahramanı babam. Özlüyorum ve sık sık rahmetli annemden henüz tanıyamadığım babamın öyküsünü dinlemek istiyorum. Ama ilk sözcüklerle birlikte ağlamaya başlıyor. Sonra pişman oluyorum annemi üzdüğüm için. ''Dur anlatma anam ağlama söz bir daha babamı sormayacağım sana'' diyorum. Bir yandan hıçkırıklara boğulan anam yinede susmak bilmiyor ve kesik kesik cümlelerle başlıyor ''Beyköylü Cumali'nin'' öyküsünü dile getirmeye: ''Baban toprağı olmayan cebinde beş parasız bir köylüydü. Birbirimizi delicesine severek evlendik. Hapisten henüz çıkmıştı. Bir düğün gecesinde göz göze geldik ve beni istetti. O denli mert bir insandı ki tüm çevre halkı ona sığınırdı. Bilekli ve yürekliydi. Zaten hadisede o yüzden düşmedi mi? Halasının kocası askerdeyken halasına bir adam musallat olmuş. Cumali'ye haber salmış kadın.'' gel beni bu adamın elinden kurtar'' diye. O da bıçağı kaptığı gibi adamın peşine düşmüş. Ve bıçaklamış. Karınca bile incitmezdi ama namusuna da düşkündü. Namusu için dünyayı yıkardı. Tabii Jandarmalar hemen tutuklayıp hapise atıyorlar. Bir kaç yıl yatıp çıkıyor. Çıkar çıkmaz da evleniyoruz. İşte o gün bugündür de namı ''Beyköylü Cumali'ye'' çıkıyor. Sonra evliyken askere çağırıyorlar. Sen o zaman 4 yaşındaydın. Hatırlamazsın baban çok senden ayrı kaldığına üzülerek gitti askere. Hiç unutmam sabah erkenden kalkıp seni uyandırdı ve dakikalarca sarılıp sarılıp öptü.
''Bu çocuğa iyi bak ileride büyük adam olacak hanim'' diyerek tahta bavulunu alıp yola koyuldu Arkasından su döktük. Sen uykulu gözlerle babana el salladın. Neden sonra bir ağlamaya başladın ki susturabilene aşkolsun. İlle ''baba baba'' diye tutturmuştun. Komsular akrabalar güçlükle susturdular seni. Her aksam seni ve ağabeyini alıp gezmeye götürürdü baban. Sen mi yoksa Sermet mi bilemiyorum geçmiş gün unutmuşum. Bir gün bir oyuncakçı dükkanında bir kamyon görmüşsünüz. Ayrılmak bilmemişsiniz dükkanın vitrininden. Çekiştirip duruyormuşsunuz babanızı ''kamyonu al'' diye. O gün Cumali eve geldiğinde yüzü sapsarı gözleri öfkeden fırlayacak gibi... O dev yapılı adam adeta çocuk gibi ağlıyordu karsımda. Lanet ediyordu böyle hayata böyle yasamaya. Sizlere o kamyonu alacak parası olmadığı için sabaha kadar uyuyamadı. Sigara üzerine sigara yaktı. Gezinip durdu odanın içinde. Bir ara yanınıza gelip ikinizi de okşadı saçlarınızdan. Ay ışığı tam Cumali'nin üzerine vurmuştu. Hani musluktan su damlar ya iste öylece gözlerinden yaslar damlıyordu yanaklarınız üzerine. Sizler ise mışıl mışıl uyuyordunuz. Bana dönüp ''su küçümenlere bak. Kim bilir belki de rüyalarında o kamyonu görüyorlardır simdi. Allah belasını versin bu kahpe dünyanın. Ahh! Sefil para. Rezil ettin beni be !'' ''Hadi yatsana artik Cumali Efendi. Yârin ola hayrola. Çocuktur onlar isterler. Ne üzüntü ediyorsun kendine'' O hala ''Niçin niçin ?'' inliyor haykırıyordu. Onu izlerken yüreğim parçalanıyordu. Benim de içimi bir hüzün kaplamıştı. İnsan bazen öyle oluyor ki yoksulluğu unutuveriyor. Sanki Allah buyruğuymuş gibi her şeye razı gösteriyor. Ama çaresizliğe düştüğün zaman da isyan ediyorsun yumruklarını havaya kaldırıp onulmaz acını göğe doğru yükseltiyorsun. İste böylesi bir garipliğimiz vardı Adana'da. Anamın nasirli ellerini iki elimin arasına almış öpüyordum. Tanrısal bir anlam kazanmıştı yüzü. Saçlarının ak telleri gözlerinin üzerine düşmüş tere ve yanaklarındaki ıslaklığa yapışıp kalmıştı. O anda odaya ilk kızım Tuğba girmişti. Kucağında yığınla oyuncak vardı. Getirip hepsini odanın ortasına döktü. ''Allah bunlara yoksulluk göstermedi. Ey büyük Allah sen ne kadar Kadirsin. Beni su yavrularımdan ayırma'' diyerek düveler etmeye başlamıştı rahmetli anam. O kadar büyük sarsıntı geçiriyordu ki karsımdaki yaslı kadın bu duruma son vermek istiyordum. Ama o bir defa başlamıştı anlatmaya. Öyküyü yarıda kesmek adeta babama ihanet gibi geliyordu. Bir süre sustu. Tuğba’nın yanına giderek onu sevip okşamaya başladı... Dışarıda hafif bir rüzgâr vardı. Perdeler bayrak gibi dalgalanıyordu. Bir sigara yakıp pencereden dışarıya bakmaya koyuldum. Deniz gülüyordu adeta. Güneş aydınlattığı için deniz de onun coşkun bir sevinç içindeki ışıklarını yansıttığı için mutluydular. Uzaktan anamla ( rahmetli ) kızıma bakıyordum. Biraz önceki o acılı yüzün nasıl sevince ve şefkate dönüştüğüne hayret ediyordum. Sürekli kucaklayıp öpüyordu babaanne torununu. Benim için ne kadar dokunaklı ve mutlu bir tabloydu. Seyrine doyum olmaz ilahi bir gösteriydi bu candan sarılış ve öpüşler. ''Şimdi baban yaşasaydı da görebilseydi şu kızı. Ne kadar çok severdi. Ahh ! Kör olasıca talih. Ona o bıçağı saplayan eller iki dünyada da rahat yüzü görmez inşallah '' Tüm bunları söylerken dişlerinin çatırtısını duyuyordum. Geçip yerine oturdu. Eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı rahmetli annem. '' Ferdi gel de devam edeyim. Baban çok yiğit adamdı.'' Daha öncede dinlemiştim bunları. Artık dinlemek istemiyordum. Çünkü annemden kuşku duyuyordum. Kaygılandım. Birkaç kez önemsiz de olsa kalp rahatsızlığı geçirmişti. Ayrıca bende çok bunalıyordum. Çünkü biliyordum ki öykünün en acıklı bölümü başlayacaktı. Benim de yaşadığım ve gözlerimin önünden gitmeyen babamın hazin ölüm hikâyesini anlatacaktı. Kanlar içinde ve vücudu dört bir yandan bıçaklanmış babamı görür gibi oldum birden. Yüreğim sıkıldı burkuldu. O ne olağanüstü bir manzaraydı. Ve ben o acıyı yeniden yaşayacaktım. Mecburdum buna. Annemi kırmak istemiyordum. Bağrıma taş basıp dinleyecektim. Çünkü nede olsa anlatılan babamdı ve anlatanda canım kadar sevdiğim annemdi


ORHAN GENCEBAY 37370728
asli-007
asli-007
Moderator

Mesaj Sayısı : 342
Kayıt tarihi : 26/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz